Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

ELLER YUKARI, İPOTEK ALTINDASINIZ… GÜNCEL EKONOMİ OKUMASI!

MİLLİ EKONOMİMİZ İPOTEK ALTINDA, DÜZLÜĞE ÇIKMAK, İSTİKRARA YENİDEN KAVUŞMAK İÇİN HERKESİN ÇABALAMASI ÜRETMESİ GEREK…

İki Problem: 1.Ekonomi, 2.Doğurganlık;

Aşağıdaki yazım siyasi bir yazı olmayıp; ekonomik ve sosyolojik bir okumadır. Bir tarafa çekilmesi beyhudedir, önemli öğretiler vardır. Uygulanması toplum yararınadır.

Maalesef, T.C. vatandaşlarımız ve tüzel şirketlerimiz İPOTEK altına sürükleniyor… Bir yerde DUR denmeli, neşeli günlerdeki güven ortamı beslenmeli!

Bugün geldiğimiz noktada KAMU BANKALARI, ÖZEL BANKALAR her limit için REHİN veya İPOTEK istiyor.

  • Reel enflasyonu evlat edinip kontrol altına alamayan sistem, haliyle TEFE/TÜFE enflasyonunu eskisi gibi tek hanelere düşüremeyen yine aynı sistem,
  • Olması gerektiği gibi piyasaları okuyan politika faizinden beslenen fakat indirilemeyen banka mevduat faizleri,
  • Bir türlü düşürülemeyen bankalardaki kredi faiz oranları,
  • Çözülemeyen kira problemi,
  • TL’nin bütün para birimleri karşısında değer kaybetmesi ve kafayı toprağa gömerek; tedavüle sokulmayan madeni 10₺,20₺ ve kağıt 500₺, 1000₺ banknotlar,
  • Banka kredi faizlerinin düşeceği söylentisinde dahi ev fiyatlarına +1 Milyon ekleyen yine aynı sistem, 2020 yılında pandemiyle birlikte rayından çıkan gayrimenkul sektörünün hizaya sokulamaması (Neden denetlemezsin, neden geç önlem alırsın, neden yavaş hareket edersin Bkz. taşınmaz numarası, taşınmaz ticareti yetki belgesi ve e-devlet entegrasyonu… vb.)

Ekonomide ölçemediğimiz bir parametre vardır; o da GÜVEN.

Güven esaslı bir ekonomi sistemi, İSTİKRAR’ın temel taşıdır. Özellikle toplumun ve şirketlerin panik hareketleri, günübirlik aksiyonları, spekülasyondan nemalananların ekmeğine yağ sürmektedir ve ekonomiyi toplum için olmaktan çıkartıp belirli bir zümreye hizmet eder hale getirmektedir. Borsadaki KERİZ SİLKELEME operasyonlarını, İDARELERİN göz yumması sebebiyle günlük ekonomik yaşamımızda da günaşırı yaşamaya başladık.

Gelin görün ki; en başta kamu kurumları vatandaşına, öz sermayeli yerli şirketlerine GÜVENMİYOR. Basit bir kredi kartı limiti için dahi, sizin mali göstergeleriniz ne kadar iyi olursa olsun, İPOTEK ve REHİN talep ediliyor.

Bir diğer husus, tasarruf genelgesinin yanlış yorumlanması. Tasarruf genelgesi yayınlandı ve KAMU kurumları tasarruf edecek denildi. Bu olumlu ve geç alınmış bir karar. Fakat gelin görün ki, kamu kurumlarında çalışan karar alıcı yöneticiler, tasarrufu vatandaşa sunulan hizmetlere uyguladı ve uygulamaya da devam ediyor. Hiçbiri lüks araçlarından vazgeçmedi; tamamı lüks araçlarını satmak yerine dikkat çekmemek adına otoparklarında PARK etmiş durumda ve tasarruf yıllarının bitmesini bekliyorlar. Yalandan alınmış TOGG’lar da cabası.

Özellikle kamu bankalarımız, tasarruf genelgesini de yanlış yorumlayarak sadece vatandaşına TASARRUF uyguladı ve uygulamaya devam ediyor. Bu durum piyasaları, nakit akışını, büyümeyi ve ekonomimizi NEGATİF etkiliyor. Kamu bankaları RİSK almıyor; risk almadıkça ve doğru yönetilmedikçe de bu SAĞLIKSIZ EKONOMİK SAZAN SARMALI devam edecek.

Bu noktaya nasıl gelindi? Nasıl gidiyor, ne yapılmalı…?

  1. Kamu bankaları vatandaşın parasını, bankanın öz sermayesini, bankanın kasasını tepeden gelen liyakatsiz direktiflerle belirli kişilere sundu.
  2. Eskiden bankaların içi boşaltılırdı; şimdi şirketlerin içi boşaltılıyor. Parası bankadan BİLABEDEL kredilerle karşılanıyor. Diğer bir deyişle, önceden MİNARE kılıfsız çalınıyordu (Bkz. İmar Bank, Demirbank… vb.); şimdi MİNARE çalındıktan sonra kılıfı şirketlerde hazırlanıyor.
  3. FAİZ direnişini yine BANKALAR doğru yorumlayamadı. İmkânlarını vergisini düzgün ödeyen günahsız vatandaşına sunmak yerine, tasarruf hakkını hep suyu bulandıran, karmaşadan nemalanan ÇANTACILARA yönelik kullandı. Bkz. KGF Kredileri.
  4. Tasarruf genelgesi yayınlanıp devamında kendi imkânlarından, özlük haklarından vazgeçmeyen; hatta lüksüne lüks katan KAMU ve ÖZEL şirket yöneticilerinin EGOSUNU törpülemeden ekonomik politikaların bu karar verici kişilere uygulatılmaya çalışılması.
  5. Mevcut ekonomik programda, VERGİ’ler bunaltmış durumda. TOPLAMA politikası için ekonomi okumaya gerek yok. Dağdaki çobana mevcut tabloyu gösterseniz, ilk söyleyeceği şey “Herkesten para isterim,” demek olur. Bilimsel bir ekonomik yönetimde, BEKLENTİ; para sıkıntısı olmayan bir hazinede dağılımı ve dengeleri oturtmaktır. Vergiler azaltılarak dahi ENFLASYON düşürülebilir. Ama bazılarının RAHATI bozulmamalı.
  6. Siyaset ve Ticaret haddinden fazla iç içe. Kurum yöneticileri (yasal çerçevede) komisyon peşinde. Eskiden olduğu gibi SAVCI profilinde bürokratlarımız kalmadı gibi. Tamamı ESNAF, TÜCCAR kafasında. Ne demek istediğimi anlamak için İstanbul’daki bir DEVLET ilköğretim okulunun müdürünün bir gününü incelemeniz yeterli. Hepsi Hababam Sınıfı’ndaki Müdür Bey Muharrem Gür’e dönüşmüş 😊
  7. Parçalanan, küçültülen kurumlar ve kendilerine bağlı AŞ gibi yönetilen “GENEL MÜDÜRLÜKLER”. Bilgi Teknolojileri Genel Müdürlükleri… Sanırsınız hepsi roket bilimiyle uğraşıyor ve düzenli olarak UZAYA roket fırlatıyor. BT bunlardan biri sadece; kime çarpsanız bir yerde BAŞKAN, GENEL MÜDÜR… Ankara’lılar boşuna herkese BAŞKAN demiyor.
  8. Mevcut mali sistemin ve vergi sisteminin ARAP SAÇINA dönmüş olması. Sürekli yama kanun ve kararnamelerle kaotik bir süreç yönetimi söz konusu. Vergi beyannamelerini vermek, 7. maddede bahsettiğim roket biliminden farksız. Vergi sisteminin çok ciddi şekilde SADELEŞTİRİLİP kompleksitenin azaltılması gerekiyor. Zaten sıkıntı, doğru ölçemeyip yönetememek. Yönetemediğimiz süreci daha karmaşıklaştırmak bizi sürekli aşağıya çekiyor ve mali bağımlılıklarımızı artırıyor. Mali sistemlerimize prangalar ekliyor. Bir ara “PAUSE” tuşuna basıp, sisteme kuşbakışı bakarak yapılacak analizle “BASİTLİK” ve “SADELİK” getirilmeli.

Hal Böyle İken;

Örneğin, KDV’de yüzde karmaşasını ele alalım. Yahu, hala kurumlar ve vatandaşlar KDV’nin devlete ait olduğunu ve bundan kaçmanın kendi zararlarına olduğunu anlayamadı; çünkü sistem bunu anlatAmıyor.

Restoranlar %1 ile aldıkları domatesi %10 KDV ile vatandaşa sunuyor. %9 farkı kendine kaldığını sanıyor. Bkz. Devletin yaptığı hiçbir KDV indiriminin fiyatlara yansımaması. Temel gıda perakendecileri ve restoranların KDV katkısı en fazla olması gerekirken, hepsi birbirini ağırlıyor ve bu durumun faturası vatandaşa çıkıyor. Sonuç? HAYAT PAHALILIĞI.

Örnek vermek gerekirse, yanı başımızdaki YUNANİSTAN’da restoranlarda KDV oranı %24. Gözümüzün önünde ekonomik çöküş yaşadılar ve AVRUPA BİRLİĞİ’nin desteğiyle ayakta kaldılar. Onlar da vergilerde artışa gitmişti. %24 oranı o dönemden kalma, ancak şu an stabil ve düzgün bir ekonomileri var. Enflasyon oranları %3.

Bugün bizde %10 olan restoran KDV’si, Yunanistan’da %24 olmasına rağmen fiyatlar EURO ile bile bizden iki kat daha ucuz. Türkiye’de mahalle başındaki kebapçılar ve “kebap ağaları” lüks segment BMW 7, AUDI 8, Mercedes Maybach’lara binebiliyor. Bunun bir nedeni daha var! Çünkü kıro DEVLET amirlerinin çakarlı araçlarına özeniyorlar.

Yani aslında DEVLET her şeyin farkında. Vatandaş uyanmasın diye bizi obeziteye sürükleyen ve beyne mutluluk hormonu glikoz pompalayan TATLI’da KDV oranını %1 tutuyor. Ekonomide kelimelerin KİFAYETSİZ kaldığı O(r)AN.

Özetle;

Jim Carrey’in “YES MAN” isimli eğlenceli bir filmi var. Filmde bir bankacı rolünde oynuyor. Filmin isminden de anlaşılacağı üzere, bir an geliyor ve vatandaşların kredi taleplerinin tamamına “YES” diyor. Bir süre sonra bu hareketinin bankaya dönüşleri çok iyi oluyor. Özellikle merkezden gelen davetsiz üst düzey bir yönetici, yaptığı hareketin sonuçlarını kendisine açıklıyor ve Carl’ı terfi ettiriyor.

Aslında bizim ekonomimize yön verenler de bu şekilde hareket etmeli. Vatandaşına, insanına GÜVEN aşılamalı. Dolandırıcıların, spekülasyoncuların, komisyoncuların, rüşvetçilerin ve hortumcuların ÖĞÜTÜLDÜĞÜ bir SİSTEM ile çarklar dönmeli. Vergisini ödeyen GÜVENİLİR, AHLAKLI vatandaşını ödüllendirmeli. GÜVENMELİ onlara. Karar vericiler, “YES MAN” filmindeki bu sahneyi çok iyi izlemeli ve birebir uygulamalı. 😊

Carl! Bu mikro krediler fena değil…

….(kredi) ihtiyaçlarının %98’inden fazlasının karşılandığı için çok minnettarlar. onlar ödemelerini hallediyorlar ve sen o kadar çok para dağıttığın için aslında çok para kazanıyoruz. Carl bu mikro krediler fena değil…
Yes Man | Filmde Carl (Jim Carrey) Önüne Gelene Kredi Veriyor 🙂 [auto-genrate ile Türkçe altyazı eklemek mümkün]

Bir Tespit; Bakarkörlük

Bakarkörlük, kişinin bir şeye defalarca bakmasına rağmen orada bulunan bir detayı fark edememesi durumudur. Bu kavram, bir şeye sürekli maruz kalmakla ilgilidir. İnsan beyni, tekrar eden ya da sürekli gördüğü şeylere alışarak onları fark etmemeye başlar ve çözüm üretemez.

2001 yılında ekonomimiz dibi gördüğünde; dışardan gelen gözler hızlıca problemleri tespit edip sonuç almaya başladı. Dışardan bakan gözler tam olarak 13 Mart 2001 tarihinde Kemal Derviş’in ekonomi bakanı olmasıyla başlamıştır ve 2002 yılında yeni hükümetin kurulmasıyla hızını bulmuş, ivmesini artarak almış enlerin 2012 yılını geçirmiştir. 2012 yılında Türkiye alım gücü zirvelerinde gezinmeye başlamış; müreffeh ve mutlu bir toplum altyapısına kavuşmuştur.

Başkalarının hatalarını dışarıdan bir gözle eleştirmek ve çözüm önerileri sunmak genellikle kolaydır. Hatalar hemen fark edilir ve çözüm yolları hızla sıralanır. Ancak, konu kendimizi eleştirmeye geldiğinde işler değişir. Özeleştiri yapmak, hataları tespit etmek ve bunlarla yüzleşmek zordur. Çoğu zaman çözüm elimizin altında olsa bile, “bakarkörlük” olarak adlandırılan durum nedeniyle bu çözüme ulaşmak oldukça uzun bir süreç alabilir.

Dışardan bir göz olmadan; ekonominin çözülmesi zor. Bakarkörlük devam eder. Aşağıdaki grafiklere dikkatle bakmanız durumunda; tespitin ne kadar yerinde olduğunu farkedeceksiniz.

Türkiye’nin Son 30 Yıllık Enflasyon Oranları (%)

Enflasyon oranı 2001 yılında düşüşe geçmiş…

1994–2003: Paradan 6 Sıfır Atılmadan Önce Ortalama Dolar/TL Kuru

Bu grafik her zaman bildiğimiz gibi.. Sadece grafik yükseliş eğimini stabil tutmak lazım. 2001 yılında yükselişin eğimi düşmüş…

2004–2023: Paradan 6 Sıfır Atıldıktan Sonra Ortalama Dolar/TL Kuru

2014 yılından başlayacak şekilde yükselişin eğimi artmış…

2006–2024 Türkiye Para Arzı

2020 yılında çığrından çıkmış…

ULUSAL EKONOMİ: ELLER YUKARI!

Grafiklere Özel Özet Yorum;

Gelişmekte olan ülkelerin en temel sorunlarından biri, popülist politikaların ekonomik dinamikleri şekillendirmesidir. Bu tür politikalar, kısa vadede sahte bir refah algısı yaratabilir; ancak uzun vadede sürdürülebilirlikten uzak yaklaşımların doğurduğu yapısal sorunlarla karşı karşıya bırakır. Özellikle 2027 sonrası seçim atmosferinde piyasaya sürülecek geçici refah unsurları ve kontrolsüz parasal genişleme, 2028 itibarıyla yeniden bir ekonomik kısır döngüye yol açma riski taşımaktadır.

Enflasyonun yükselişindeki temel faktörlerden biri, kontrolsüz para arzı ve genişleme politikalarıdır. Günümüzde para arzındaki artış hala devam etmekte ve bu süreci dengelemek için istikrar arayışları sürmektedir. Ancak, geçmişteki hatalardan ders çıkarılmadıkça aynı döngülerin tekrar yaşanması kaçınılmazdır. Para arzındaki bu kontrolsüz büyüme, döviz kuru ve enflasyon arasında doğrudan bir bağ oluşturarak ekonomik istikrarsızlığın derinleşmesine neden olmaktadır.

Düşük nitelikli yönetim kadroları ve popülist ekonomik hamleler, bu olumsuz sürecin hızlanmasında kritik bir rol oynamaktadır. Ekonomide gerçek bir istikrara ulaşmak için, kısa vadeli çözümler yerine uzun vadeli, sürdürülebilir politikalar benimsenmeli ve bu anlayış, yönetim süreçlerinin merkezine yerleştirilmelidir.

İki Problem: 1.Ekonomi, 2.Doğurganlık;

Hızlı çözülmesi gereken iki büyük problem… İkinci problem birinci problemin sonucu gibi görünse de tam olarak öyle değil. Ekonomi okumamızı yaptık; nasıl ki 2001 yılında enflasyon oranı dramatik bir düşüşle düzelme yoluna girdiyse; bu iki problem de hızlıca çözülerek istikrara kavuşturulmalıdır.

İyi Yaptığımız Şeyler;

Maşallah özgüvenimiz her daim tavan. Bu önemli bir meziyet ve bunu iyi yapıyoruz ve her türlü zorluğa rağmen yıkılmadan dimdik devam edebiliyoruz. Etrafımız ateş çemberi, eksik olmayan savaşlar, global krizlerden doğrudan etkileniyoruz ama sosyal hayatımız, üretimimiz, tüketimimiz, ekonomimiz yine tam gaz evrimini tamamlar, döner dolaşır, suyunu akıtır, önüne geleni ezer geçer, yolunu bulur. Tek ihtiyacımız olan bilimsellikten, gerçeklikten kopmamak…

Sonuç;

Memleket meselesini dert etmeden bunlara kafa patlatmak zor. Tuzunuz kuru dahi olsa, vatan sevgisi ile gelir adaletsizliğini paylaşarak aşmak gerek… Kiminin bilgisi, kiminin parası, kiminin de duası…

Cari birikiyor, rekor seviyede vergi toplanıyor, bkz. 1000₺ alışverişe 600₺ gümrük vergisi, ona rağmen hem üretici Çin-“Made in China”, hem alıcı Türkiye vatandaşı sevdasından vazgeçmiyor, e-ticaretine tam gaz devam ediyor, bakalım aradaki 600₺’yi taş atmayıp kolu yorulmayan, nasıl harcayacak? İnşallah hayır yolunda harcar da en azından tüyü bitmemiş yetimin kursağından ucuz et geçer… (vegan değilse)

Ekonomimiz bir ABD kadar olmasa da azımsanmayacak bir büyüklükte, hatta bize göre çok büyük ve daha da büyüyecek. Amerika’da zamanında yaşanan Lehman Brothers krizini konu alan “Too Big To Fail” filminde olduğu gibi, biz de yıkılmaz bir kaleyiz. Ancak bir farkla; ABD’de BANKALAR devletin parasını vatandaşa dağıtmadığı halde düzlüğe çıkabildi.

Türkiye’de ise devlet BANKALARI üzerinden piyasaya para akıtırken, bu paranın ev ödevilerini iyi yapan, vergisini eksiksiz ödeyen en dip vatandaşlarına filtresiz/kesiksiz bir şekilde ulaştığını denetlemeli ve ulaştırmalı.

Leave a comment

Go to Top